5 Ağustos 2019

Adana’yı Dinliyorum Eylül’de, Gözlerim Kapalı


Mis gibi tahıl kokusu dolar genzime. Gözlerimi kapatırım. Avuç içlerim karıncalara dönük. Başak uçları dolanır parmaklarıma. Rüzgarda birbirlerine yaslandıklarındaki çıtırtılarını duyarım ensemde. Bellidir güneşle boyandıkları görmesem de. Bir kelebek kanadı sürter koluma içim ürperir. Kırmızılarını döker gelincikler. Seyhan vakurca akar sıcağa inat. Merkez Camii’den dinler selayı. Fazla beklemez Taşköprü’dür bir sonraki durağı. Melekgirmez’de  aşlamacının demir taslarının şıngırtısı gelir. Yazılamayan en güzel notalarla yankılanır durur. Mısır Çarşısı’nda  dudaklarına kırmızısı bulaşmış küçük çocuklar ellerinde cam kupalar şalgam içerler. Bir havuçtan dişlerler, bir şalgamdan yudum çekerler.Çakmak Caddesi'nde oluk gibi insan akar durur sıcaktan yana yana. Bir o yandan bir bu yana.Birer ikişer.Kimi hayır, kimi şer. Sanırsın mahşer.

 Kebapların dumanı tüter, zırhlar tıngırdatır ahşap tezgahları. İnceden acılı bir ezme çeker kalfa. Usta zırh kıymasını çoktan saplamıştır kalın şişine. Pişmiş soğan birkaç sokak öteden burnundan çekip yakalar adamı. Sıkıysan gelme diğman durur mıhlanırsın. Elma şekerini düşürür bir çocuk annesine sarılır ağlamaya başlar.

 Bileziklerini sayar durur yan dükkandaki kuyumcu. Kafeslerinde kuşlar ötüşür. Çeşit çeşit, renk renk. Çerezcinin kavurma makinesi sokağa yakın döner durur. Leblebiler göz atar bağırları yanık. Ayçiçekleri tuzlanmış güneşten uzak. Tepeleme kardeşliği kavrulmuş fındıklar. Katlanmış külahlara üflenir açılıp doldurulsun diye. Binbir derde deva Çerçi Yusuf. Tahıllar, otlar, ballar, pekmezler, harnuplar. Şifa yolunda koşturup dururlar. Kimse ne yediğini bilmez tatlıcıda. Sinilerde sıcak şireden atlar tezgaha, tulumba, halka, karakuş, baklava. Yorgun geniş tencereli şırdancı tezgahı  gizlice bakar karşı kaldırımdan. Müdavimleriyle sözleşmiş geceyi bekler sessizce. 

Matbaaların ritimli ve güçlü makine sesleri dar sokakta her iki yana çarpa çarpa çatıları yalayarak göğe yükselir.Tahtalı Camii sokağında birkaç tiyatrocu rol keser kendi arasında. Ya da akşam oynanacak oyunun seyirci sayısını tartışır durur. Mersinli tantunici çoktan kavurmalıkları doğramış, büyük sinisini yağlamaya başlamıştır bile. Beyaz tekir kedi kapısından şöyle bir kendini gösterir. Bilir ki usta payını çoktan hazırlamıştır. İkindi namazından sonra akşam simitçisinin tek tekerli arabası görülür uzaktan. Taş fırının tatlı isli kokusu tüter hala üzerinde. Geçtiği yerlerdeki dükkanlarda çay kaşıklarının şıngırtısı eşlik eder ona. Zaman kaybetmez. Daha gidecek bir dolu yolu vardır. Abidin Paşa yokuşundan Kızılay Caddesine oradan Büyük Saat'e,Kazancılar Çarşısı'na kadar devam eder gider. Bir selam verir Ziya Paşa’ya sattığını satmıştır artık. Kalanı Ulu Camii bahçesindeki güvercinlerin kısmetidir.
Adana’yı dinliyorum. Gözlerim kapalı.Sıcağın adı sarı.Tenim güneşle boyalı.
Toprağın teri derinden. Bir ben varım bir de ben.

M.K


                          

Fotoğraf: İlhan Maraşlı

                                                                             

Previous Post
Next Post

post written by:

3 yorum:

Unknown dedi ki...

tebrikler

Unknown dedi ki...

tebrikler

Pelin dedi ki...

çok teşekkürler...