Mis
gibi tahıl kokusu dolar genzime. Gözlerimi kapatırım. Avuç içlerim karıncalara
dönük. Başak uçları dolanır parmaklarıma. Rüzgarda birbirlerine
yaslandıklarındaki çıtırtılarını duyarım ensemde. Bellidir güneşle boyandıkları
görmesem de. Bir kelebek kanadı sürter koluma içim ürperir. Kırmızılarını döker
gelincikler. Seyhan vakurca akar sıcağa inat. Merkez Camii’den dinler selayı.
Fazla beklemez Taşköprü’dür bir sonraki durağı. Melekgirmez’de aşlamacının demir taslarının şıngırtısı
gelir. Yazılamayan en güzel notalarla yankılanır durur. Mısır Çarşısı’nda dudaklarına kırmızısı bulaşmış küçük çocuklar
ellerinde cam kupalar şalgam içerler. Bir havuçtan dişlerler, bir şalgamdan
yudum çekerler.Çakmak Caddesi'nde oluk gibi insan akar durur sıcaktan yana yana.
Bir o yandan bir bu yana.Birer ikişer.Kimi hayır, kimi şer. Sanırsın mahşer.
Kebapların dumanı tüter, zırhlar tıngırdatır ahşap tezgahları. İnceden acılı
bir ezme çeker kalfa. Usta zırh kıymasını çoktan saplamıştır kalın şişine.
Pişmiş soğan birkaç sokak öteden burnundan çekip yakalar adamı. Sıkıysan gelme
diğman durur mıhlanırsın. Elma şekerini düşürür bir çocuk annesine sarılır
ağlamaya başlar.
Bileziklerini sayar durur yan dükkandaki kuyumcu. Kafeslerinde
kuşlar ötüşür. Çeşit çeşit, renk renk. Çerezcinin kavurma makinesi sokağa yakın
döner durur. Leblebiler göz atar bağırları yanık. Ayçiçekleri tuzlanmış
güneşten uzak. Tepeleme kardeşliği kavrulmuş fındıklar. Katlanmış külahlara
üflenir açılıp doldurulsun diye. Binbir derde deva Çerçi Yusuf. Tahıllar,
otlar, ballar, pekmezler, harnuplar. Şifa yolunda koşturup dururlar. Kimse ne
yediğini bilmez tatlıcıda. Sinilerde sıcak şireden atlar tezgaha, tulumba,
halka, karakuş, baklava. Yorgun geniş tencereli şırdancı tezgahı gizlice bakar karşı kaldırımdan.
Müdavimleriyle sözleşmiş geceyi bekler sessizce.
Matbaaların ritimli ve güçlü makine sesleri dar sokakta her
iki yana çarpa çarpa çatıları yalayarak göğe yükselir.Tahtalı Camii sokağında birkaç
tiyatrocu rol keser kendi arasında. Ya da akşam oynanacak oyunun seyirci
sayısını tartışır durur. Mersinli tantunici çoktan kavurmalıkları doğramış, büyük sinisini yağlamaya başlamıştır bile. Beyaz tekir kedi kapısından şöyle
bir kendini gösterir. Bilir ki usta payını çoktan hazırlamıştır. İkindi
namazından sonra akşam simitçisinin tek tekerli arabası görülür uzaktan. Taş
fırının tatlı isli kokusu tüter hala üzerinde. Geçtiği yerlerdeki dükkanlarda
çay kaşıklarının şıngırtısı eşlik eder ona. Zaman kaybetmez. Daha gidecek bir
dolu yolu vardır. Abidin Paşa yokuşundan Kızılay Caddesine oradan Büyük Saat'e,Kazancılar Çarşısı'na kadar devam eder gider. Bir selam verir Ziya Paşa’ya
sattığını satmıştır artık. Kalanı Ulu Camii bahçesindeki güvercinlerin
kısmetidir.
Adana’yı
dinliyorum. Gözlerim kapalı.Sıcağın adı sarı.Tenim güneşle boyalı.
Toprağın teri derinden. Bir ben varım
bir de ben.
M.K
Fotoğraf: İlhan Maraşlı
3 yorum:
tebrikler
tebrikler
çok teşekkürler...
Yorum Gönder