Bilim,sanat,kitap incelemesi,müzik listeleri derken sizinle güzel bir yol aldık.Özledim,özlettim biliyorum.
Bugün sizlere sunacağım yazı,bir takipçime ait. Konuk yazarımız sizi geçmişe götürecek, sevgi dolu bir yolculuğa çıkaracak.
Kelimeler arasında kaybolmanız ve kendinizi en çok istediğiniz yerde bulmanız dileğiyle,keyifli okumalar.
Lise öğrencisi iken gittiğim üniversite
hazırlık kursunun edebiyat sınavı test sorularından birisinin cevap şıkları
arasında ‘ gençliğin avantajlarından birisi de hayatta yapılan yanlışları
değiştirmeye yönelik önünde yeterince zaman olduğu ‘şeklindeydi.
Edebiyatımızın büyük ustalarından Ömer
Seyfettin’in orta okul yıllarımda okuduğum ‘İlk Düşen Ak’ isimli öyküsünde,
saçlarına düşen ilk beyaz tel ile ilgili dünyalar dolusu şeyler yazmıştı. Saçlarımın
henüz zümrüt siyah ve gür olduğu dönemlerde karşıma çıkan bu satırlar bana çok uzak geldiği gibi, biraz
da sıkılmış kendimi hiç yazarın yerine koymak istememiştim.
Ergenlik döneminde insana ilerleyen yaşlar
Kaf Dağı’nın ardında gibi ulaşılmaz geliyor. ‘Otuz Beş Yaş ‘ şiirini ilk
dinlediğimde bu yaşın neredeyse masallardaki devlerin yaşı kadar büyük bir yaş
olduğunu düşünmüştüm. İnsan bu kadar yaşadığında daha yaşayacak bir o kadar
zamanı olacaktı. Ne kadar uzun bir süreydi bu.
1980’lerin ilk yarısında dönemin en
popüler araçlarından olan yeni boyalı, sis lambalı ,lastikleri beyaz yanaklı
Murat 124 ‘le Gazi Paşa Bulvarı'nda
gezmek. Trafiğin günümüzdeki gibi keşmekeş olmadığı, gelip geçenlerin
plakayla bilindiği bir ortamda amfileri güçlü müzik setleriyle dönemin popüler
şarkılarını topyekün dinlemek. Babadan kaçırılan kontak anahtarı ile
istisnasız, her akşam Adnan Menderes Bulvarı'nda turlamak. Kafa da bir yığın
jöle, altta taşlanmış şarlo kot
pantolon, ayakta espadril ile dolaşmak. Sulardaki yazlık sinemaların saray
tahtından rahat tahta sandalyelerine kurularak, dışarıdan aldığımız şırdana
ilaveten üzerine buz gibi kovadan çıkmış gazoz içmek. Gençlik filmlerini binbir hayalle izlemek. Şartları ve maliyeti az olmalarına rağmen büyük mutluluk
duyduğumuz şeylerdi bunlar. Yakın zamanda yazmış olduğum ;
GÖKYÜZÜ
PEMBEYMİŞ
BULUTLAR
GÖKYÜZÜNE TIRMANMIŞ
AY
DEDE YILDIZLARLA KOL KOLAYMIŞ
KİME
NE?
BOZMAYIN
KEYFİMİ!
ZATEN
BAŞKA NE ZAMAN BÖYLE GÖREBİLİRİM Kİ ONLARI?
Dizeleri o yaşlarımın masumiyetine bir
göndermedir aslında.
Kabul etmek gerekir ki günümüzde gençlerimizin yaşam alanları daha kısıtlı.Özellikle gelecekle ilgili kaygıları eski dönemlere göre çok daha fazla ve
derinden. İçinde bulundukları sosyal ve ekonomik yaşam şartlarının zorluğu ve belirsizliği de ileriye dönük planlarını daha
garantiye alacak şekilde düşünmeye, çalışmaya itiyor. Bir yerlere koşturmaktan
etraflarına bakacak, soluklanacak zamanları yok kimi zaman.
Aynı zamanda ergenlik dönemlerini de yaşıyorlar. Hani o bizimde zamanında
yaşadığımız ama çoğu zaman unuttuğumuz
zamanlarımız.
Gençler bizim yarınımız, umutlarımız, evlatlarımız.
Onları çok sevelim ama önce anlayalım. Asla ama asla onlara ilgisiz ve sevgisiz kalmayalım. Bırakalım
bazen her şeyi onlar değil yaşları bilsin.
Gençlerimizin neşe dolu cıvıltılarını
her daim yaşamak ve yaşatmak dileğiyle
sevgi ve saygılarımla.
K.S
0 yorum:
Yorum Gönder