Merhaba,sevgili
okurlar.Bu yazımda hazcı yaklaşımlarla ve doğrulukla yoğrulmuş edebiyat
felsefesinin değişimine ufak bir yolculuğa çıkacağız.
İlk yolculuklar 10.yüzyılda başladı edebiyatın
kalbine. Akıl ve duyguyu bir arada bulunduran yegane canlı olan insan,hayallerini,duygu
ve düşüncelerini estetik bir forma dönüştürmek istiyordu. Bu dönüştürme
faaliyetleri,Latince’de mektup manasına gelen
‘’litteratura’’ ile isimlendirildi. İsimlendirmenin ardından eserler
günden güne arttı,dağıtım faaliyetlerinin de yardımıyla değinilen konular
çeşitlendi,edebiyat dallara ayrıldı. Dallara ayrılma konusundaki fikrimi
soracak olursanız,bu genişlemenin bize verdiğiniz en güzel armağanın lirik şiir
olduğunu söylerim şüphesiz. İlhamın yıldız yıldız parladığı gecelerde, kilitli
sandıklardan çıkarmak için duyguları; mükemmel bir yoldu lirik şiir. İlk
dönemlerinden günümüze kadar yeryüzünden nice betimlemeler,nice mecazlar geçti.
Nitekim 19.
ve 20. yüzyılın bu tatlı çağlarının,saflığının sonu;21.yüzyılın sanal ortamı ve
medyatik yazarlığına evrildi. Zamanla şiir de şair de dünyaya ağır gelen
varlıklar olmaya başladı. Estetikten yoksun,düşünsel açıdan zevk
vermeyen,yalnızca maddi maksatlarla yazılan kitaplar doldurdu çevremizi.Sağlam
ve değişmez sandığımız kurgucu anlayış yerini
kâr oyunlarına,popüler kültürün esirliğine bıraktı.Bütün
bunların farkında olmasını ve seçiciliğini korumasını temenni ettiğim sevgili
okurlarıma Victor Hugo’dan bir sözle seslenmek istiyorum: ‘’Karnı aç olandan
çok kalbi aç olana acırım.’’ Edebiyatla kalın.
Pelin KIRAÇ
0 yorum:
Yorum Gönder